Şubat ayı boyunca amatör denizci belgesi almak için kursa gittik. Tecrübeli bir kaptan olan öğretmenimiz bize teorik olarak denizciliğin
kurallarını anlattı. Ne çok kural varmış, araba ehliyeti almaktan daha
teferruatlı. İskele, sancak aborda derken öğrendik bir şeyler ama hepsi
teorik. Koltukta oturup izbarço yapmak, oyuncak tekne ile "rüzgar karadan
geliyorsa biz de sancaktan aborda isek karadan ayrılmak için önce baş halatı
çözerim" demek, "ahanda bele bele burun açar
hooop çözdük tonozu, seyir halindeyiz" senaryoları kurmak çok kolay tabi.
Kolay iş bize göre değil elbette. Pratik yapmayacak, denize açılmayacaksak neden aldık bu Amatör Denizci Belgesini? Aynı şekilde birlikte kurs aldığımız Yelda kaptan, ki sonradan kaptanlığı ile dillere destan olmuştur kendisi ve "40 knot Yelda" lakabını almıştır, "bu iş pratiksiz olmaz" dedi. Pratiğin diğer kahramanı, kursun ilk günü bize katılıp, daha sonra "yoğunum gelemem edemem, ben bunu ertelerim, belge olmasa da ben bu denizleri gönlümle fethederim" diyen, namı diğer Küçük Çakıllı Ayşe Kaptan (Kaş aşkından dolayı bu isim ona layık görülmüş, artık her kim takmışsa bu ismi -;) ). Bu kadar acemi bir araya gelip de "haydi biz yelkenliyle açılıyoruz. 3-5 gün dolaşıp gelecez, müsait olan ordan demir alsın, iskele alabanda tam yol" falan diyemiyor tabi ki. İşi bilen tecrübeli bir kaptan olmadan pratiğe çıkmak pek de akıllıca olmadığından, kaptanlığı ile ün salmış grubumuzun ÖzgürCe' si, Özgür Kaptan'ı, bize kaptanlık aynı zamanda öğretmenlik yapsın diye ikna ediyoruz.
İşte böyle başladı ilk deniz maceramız 1 kaptan, 2 kağıt üzerinde kaptan yani resmen amatör denizci, 1 de gönlü kaptan dört kişi çıktık yola. 20 Nisan sabahı Göcek'e vardığımızda ilk işimiz gidip tekneyi görmek oldu. Yat limanındaki tekneleri görünce ister istemez heyecan oluyor. 40, 50 feet Bavaria, Jeanneau yelkenlileri gördükten sonra (yelken ile ilgilenmeye başlayınca bunların iki tekne markası olduğunu öğreneceksiniz) bizim kiraladığımız Aloa 27’nin pek bir mütevazi olduğunu fark ediyoruz. Yelken sporunda, teknenin uzunluğunu belirtmek için ölçü birimi olarak feet kullanılıyor, bu da 0,3 m'ye karşılık geliyor. Bu iş hakikaten havalı bir iş yani gördünüz gibi hemen farklı konuşmaya başlıyorsunuz feet falan diye. Bir de eğitimde hemen başlıyorlar, herkes birbirine kaptan, kaptanım diyor.
Göcek. Foto:Ayşe Keskalan
Kolay iş bize göre değil elbette. Pratik yapmayacak, denize açılmayacaksak neden aldık bu Amatör Denizci Belgesini? Aynı şekilde birlikte kurs aldığımız Yelda kaptan, ki sonradan kaptanlığı ile dillere destan olmuştur kendisi ve "40 knot Yelda" lakabını almıştır, "bu iş pratiksiz olmaz" dedi. Pratiğin diğer kahramanı, kursun ilk günü bize katılıp, daha sonra "yoğunum gelemem edemem, ben bunu ertelerim, belge olmasa da ben bu denizleri gönlümle fethederim" diyen, namı diğer Küçük Çakıllı Ayşe Kaptan (Kaş aşkından dolayı bu isim ona layık görülmüş, artık her kim takmışsa bu ismi -;) ). Bu kadar acemi bir araya gelip de "haydi biz yelkenliyle açılıyoruz. 3-5 gün dolaşıp gelecez, müsait olan ordan demir alsın, iskele alabanda tam yol" falan diyemiyor tabi ki. İşi bilen tecrübeli bir kaptan olmadan pratiğe çıkmak pek de akıllıca olmadığından, kaptanlığı ile ün salmış grubumuzun ÖzgürCe' si, Özgür Kaptan'ı, bize kaptanlık aynı zamanda öğretmenlik yapsın diye ikna ediyoruz.
İşte böyle başladı ilk deniz maceramız 1 kaptan, 2 kağıt üzerinde kaptan yani resmen amatör denizci, 1 de gönlü kaptan dört kişi çıktık yola. 20 Nisan sabahı Göcek'e vardığımızda ilk işimiz gidip tekneyi görmek oldu. Yat limanındaki tekneleri görünce ister istemez heyecan oluyor. 40, 50 feet Bavaria, Jeanneau yelkenlileri gördükten sonra (yelken ile ilgilenmeye başlayınca bunların iki tekne markası olduğunu öğreneceksiniz) bizim kiraladığımız Aloa 27’nin pek bir mütevazi olduğunu fark ediyoruz. Yelken sporunda, teknenin uzunluğunu belirtmek için ölçü birimi olarak feet kullanılıyor, bu da 0,3 m'ye karşılık geliyor. Bu iş hakikaten havalı bir iş yani gördünüz gibi hemen farklı konuşmaya başlıyorsunuz feet falan diye. Bir de eğitimde hemen başlıyorlar, herkes birbirine kaptan, kaptanım diyor.
Bizim Aloa yekeli bir tekne. Yeke nedir
diyecekseniz, şöyle tarif edeyim: Öyle havalı fırıl fırıl dönen, parlak metal
bir dümeni olmayan, onun yerine kıçta 1 metrelik bir tahta çubuk ile yön
verilen bir tekne. Bunu paramız olmadığından değil (onun da etkisi var tabi)
kaptanımızın ilk eğitim için ideal olduğunu düşündüğünden dolayı kiraladık. Gerçekten de
yekeli teknenin farklı bir keyfi olduğunu dümenli tekne kullandıktan sonra
anlıyorsunuz.
Teknemizin, büyük ve donanımlı teknelerden bir başka
farkı da ırgatının olmayışıydı. Şu çapayı bir düğme ile denize salan ve gene bir
düğme ile denizden çeken motorlu teknoloji harikası şeyden bahsediyorum. Siz siz olun, öğrenmek için de olsa ırgatsız
tekne kiralamayın çünkü o işi birinin yapması gerekiyor ve şimdiden söyleyeyim
pek kolay ve keyifli bir iş değil. Neden ırgat denildiğini ilk demir almada anlıyorsunuz.
Tekneye yerleşmeden önce, denizde geçireceğimiz 4 gün
boyunca ne yeriz ne içerizi hesaplamak ve buna göre bir alış veriş listesi
yapmak gerekiyor, eh bunlar da eğitimin parçası. Günde kaç litre su içersin ile
başlıyor sorular, sonra ilk gün akşam yemeği ne olacak, kahvaltıda ne
yiyeceğiz, ikinci günü ne pişecek şeklinde 4 günlük yeme içme planlanıp, markette ne var ne yoksa alınıyor. Tabi bunları alırken teknede mümkün
olduğunca az yer kaplayacak şekilde hesaplıyoruz, herkesin hesabı kuvvetli ne de
olsa okumuş bir ekip bu ekip.
Ekip demişken, denize açılacağınız ekip çok ama çok önemli. Bence su ve yiyeceklerden
de önemli. Kara tatilinde, kafanız uyuşmayınca "hadi
bana müsaade" deyip çekip gidebiliyorsunuz. Ama deniz öyle mi? Sinirlenince "şöyle bir dolaşıp geleyim, ben bugün sizle takılmıyorum" gibi lükslerin yok maalesef. Teknede gidebileceğin en
uzak mesafe kıç ile baş arasındaki mesafe ki, bizim teknede bu 27 feet olup metrik
sistemde 8.1 metreye karşılık geliyor. Birlikte denize açıldığınız insanları
çok iyi tanıyor olmanız gerekir, nelerden hoşlanır nelere kızar, nelerini
tolere eder neleri edemezsiniz, bütün ayrıntıları bilmeniz gerekir. Bu konuda
biraz şanslıydık birbirimizi iyi tanıyorduk ve birbirimize olan tahammül
eşiğimiz bayağı yüksekti. Tabi tanıyoruz desek de bazı yönlerimizi teknede
öğrendik. Mesela Yelda'nın teknedeki küçücük kamarayı kocaman bir süit oda gibi
görebildiğini, mecaz anlayışının gerçek ile örtüştüğünü, Ayşe'nin kahvaltı için söğüş
dometesleri salataya doğruyormuş gibi küçük küçük doğradığını, Özgür'ün
tatillerde öğlene kadar uyuduğunu öğrendik. Benle ilgile de çok şey
öğrenmişlerdir mutlaka.
Öğlen vakti ancak yerleşip limandan
ayrılabiliyoruz. Tabi limandan ayrılırken başlıyor eğitim. Kaptanın komutları
havada uçuşuyor, tekne küçük hemen çıkar gider diye bir şey yok maalesef.
Bunun da tonozu var, kıç halatı var, usturmaçası var.
Foto: Ayşe Keskalan |
Foto: Ayşe Keskalan |
Kaptanımız rüzgarın yeterli olduğuna kanaat getirip
yelken açmaya karar veriyor. Teknede herşeyin bir raconu var. Yelken açmanın da tabi ki. İlk kuralı rüzgarı öldürmek. Rüzgarı tam karşınıza alırsanız,
direğin tepesindeki rüzgar gülünün oku tam teknenin başı ile aynı istikameti
gösterir ve rüzgar bir anda teknenizin üzerindeki etkisini kaybeder. Tekneyi bu
pozisyonda tutarken ana yelkeni açabilirsiniz. Bu ana yelken de, adı üzerinde
ana yelken. Bir çok halat ile hem direğe hem tekneye bağlı. Halatların kimi yelkeni direğe
çekmek için, kimi bumbaya bağlamak için. Karmaşık görünse de bir
bakışta anlıyorsunuz, halatın nerden dolaştığını takip edince o halatın ne
görevi olduğunu. Bu halatları kolay takip etmek için renkleri de farklı düşünülmüş tabi, kimi beyaz, kimi
beyaz üstüne kırmızı çizgili.
Foto: Ayşe Keskalan |
Foto: Ayşe Keskalan |
Ana yelkeni açınca iş bitmiyor. Bir de Cenova
denen yelken var. Bu, atraksiyon yapmanızı sağlayan, teknenin başında bir yakası
baş ıstralyaya bağlı olan yelken. Bir şeyi anlatalım derken başka bilinmezler
çıkıyor her cümlede. Ana yelken direğini
geren baştaki çelik halata baş ıstralya halatı deniyor.
Ana yelken ve cenovamızı rüzgar ile doldurarak bir süre seyir yaptık ama rüzgarın şiddeti azalıp yelkenlerimiz flop flop edince önce cenovamızı, sonra da ana yelkeni topladık. Tabi yelken toplarken de rüzgarı öldürmek gerekiyor.
Kerterizimizde Tersane Koyu, motor tam yol gidiyoruz. Nisan ayı olduğundan sezon henüz açılmamış, yani koyda bir iki tekne var o kadar. Tersane Koyu küçük ama güvenli bir koy, özellikle fırtınalı günlerde güvenle demirleyeceğiniz bir yer. Bu tür iskelelere demirlemenin bir ücreti yok, oranın yeme-içme hizmetlerinden faydalanmanız yeterli. Ben yemem içmem diyorsanız ne olur bilmiyorum, yazılı bir kural yok ama gene de yüzsüzlük etmeyin bence. Hem balıklar mezeler harika, Tersane koyunun spesiyali ise oğlak. O kadar yelken yaptık, denizlerden geldik bu kadar deniz ile iç içeyken niye oğlak yiyelim diyorsanız, bunu düşünün bence, burada oğlak tandır bir harika, konu bölünmeyecek olsa o oğlağı burada bir saat anlatırım ama konumuz o değil maalesef.
Koya girince iskelede bize yanaşacağımız yeri göstermek için bir görevli tonoz halatıyla bekliyor. Nedense iskele boş olduğundan aborda olmamızı istediler ve iskeleye sancak tarafından aborda olduk. Baş ve kıç halatlarını bağlayarak tekneyi iskeleye bağladık. Genelde yoğun olan zamanlarda teknelerin kıçtan yanaşıp yan yana dizildiği iskeleye aborda olmak gerçekten lüks.
Teknemiz havalı olmasa da içerisindeki donanım her bir ihtiyacınızı karşılıyor. İçine buz koyarak soğuk tuttuğunuz bir buzdolabı, akıllıca yerleştirip, kapağını açık bırakmazsanız sizi açık denizde 2 gün idare eder. Bir de bunların akü ile çalışanları var ki onlar akünüz olduğunca işe yarıyor. Tekne büyüdükçe donanımı da artıyor. Aloa 27'de şu anda tek akü var, tekneye ilk binerken tekneyi tanıtan Aziz kaptan bütün bunları anlatmıştı. Akünün gücü, su deposunun büyüklüğü, atık su deposunun vanaları, iç aydınlatma, seyir fenerleri, telsiz ve bunların nasıl çalıştıklarını tanıtmıştı. Tüplü bir ocak ve küçük bir mutfak tezgahı sayesinde yapamayacağınız yemek yok, tabi malzemeniz varsa. Salata için herşeyi bana doğratsalar da Ayşe ve Yelda kaptan yemek konusundaki hünerlerini sergilediler, domates soslu biftek ile bolca makarna hazırladılar. Bu deniz iştah açıyor, ileride göbekli birer kaptan olmaya şimdiden adayız anlayacağınız.
Foto: Ayşe Keskalan |
Ana yelken ve cenovamızı rüzgar ile doldurarak bir süre seyir yaptık ama rüzgarın şiddeti azalıp yelkenlerimiz flop flop edince önce cenovamızı, sonra da ana yelkeni topladık. Tabi yelken toplarken de rüzgarı öldürmek gerekiyor.
Foto: Ayşe Keskalan |
Kerterizimizde Tersane Koyu, motor tam yol gidiyoruz. Nisan ayı olduğundan sezon henüz açılmamış, yani koyda bir iki tekne var o kadar. Tersane Koyu küçük ama güvenli bir koy, özellikle fırtınalı günlerde güvenle demirleyeceğiniz bir yer. Bu tür iskelelere demirlemenin bir ücreti yok, oranın yeme-içme hizmetlerinden faydalanmanız yeterli. Ben yemem içmem diyorsanız ne olur bilmiyorum, yazılı bir kural yok ama gene de yüzsüzlük etmeyin bence. Hem balıklar mezeler harika, Tersane koyunun spesiyali ise oğlak. O kadar yelken yaptık, denizlerden geldik bu kadar deniz ile iç içeyken niye oğlak yiyelim diyorsanız, bunu düşünün bence, burada oğlak tandır bir harika, konu bölünmeyecek olsa o oğlağı burada bir saat anlatırım ama konumuz o değil maalesef.
Tersana Koyu - Foto: Ayşe Keskalan
Koya girince iskelede bize yanaşacağımız yeri göstermek için bir görevli tonoz halatıyla bekliyor. Nedense iskele boş olduğundan aborda olmamızı istediler ve iskeleye sancak tarafından aborda olduk. Baş ve kıç halatlarını bağlayarak tekneyi iskeleye bağladık. Genelde yoğun olan zamanlarda teknelerin kıçtan yanaşıp yan yana dizildiği iskeleye aborda olmak gerçekten lüks.
Teknemiz havalı olmasa da içerisindeki donanım her bir ihtiyacınızı karşılıyor. İçine buz koyarak soğuk tuttuğunuz bir buzdolabı, akıllıca yerleştirip, kapağını açık bırakmazsanız sizi açık denizde 2 gün idare eder. Bir de bunların akü ile çalışanları var ki onlar akünüz olduğunca işe yarıyor. Tekne büyüdükçe donanımı da artıyor. Aloa 27'de şu anda tek akü var, tekneye ilk binerken tekneyi tanıtan Aziz kaptan bütün bunları anlatmıştı. Akünün gücü, su deposunun büyüklüğü, atık su deposunun vanaları, iç aydınlatma, seyir fenerleri, telsiz ve bunların nasıl çalıştıklarını tanıtmıştı. Tüplü bir ocak ve küçük bir mutfak tezgahı sayesinde yapamayacağınız yemek yok, tabi malzemeniz varsa. Salata için herşeyi bana doğratsalar da Ayşe ve Yelda kaptan yemek konusundaki hünerlerini sergilediler, domates soslu biftek ile bolca makarna hazırladılar. Bu deniz iştah açıyor, ileride göbekli birer kaptan olmaya şimdiden adayız anlayacağınız.
Yemek sonrası havuzlukta çay, kahve içip muhabbet ediyoruz dün geceden beri yoldayız dolayısı ile herkes çok yorgun. Herkes havuzlukta uyuklamaya başlınca hemen harekete geçip kızları kamaralarına gönderiyoruz. Kamara demişken bir tane burunda kamara var, kızlar orada uyuyacak, ben salonda koltuklarda, kaptan ise yıldızları izleyerek havuzlukta yatıyoruz. Hava kapalı, yağmur yağmıyor ama her yer çiğ yüzünden ıslak ve kaygan. Bu havalarda tekne üzerinde gezerken dikkatli olmak gerekiyor çünkü sabun gibi kaygan olan tekneden kayıp düşmemek işten değil, benim şahsen düşmüşlüğüm var.
Pruvanız neta rüzgarınız kolayına olsun.
Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Sinan AYDIN ve KHBAG'a aittir.
Bazı fotoğrafların hakkı ise Ayşe KESKALAN' a aittir.
Bazı fotoğrafların hakkı ise Ayşe KESKALAN' a aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder