16 Eylül 2014 Salı

Amatör Yelkenci'nin İlk Günü

Şubat ayı boyunca amatör denizci belgesi almak için kursa gittik. Tecrübeli bir kaptan olan öğretmenimiz bize teorik olarak denizciliğin kurallarını anlattı. Ne çok kural varmış, araba ehliyeti almaktan daha teferruatlı. İskele, sancak aborda derken öğrendik bir şeyler ama hepsi teorik. Koltukta oturup izbarço yapmak, oyuncak tekne ile "rüzgar karadan geliyorsa biz de sancaktan aborda isek karadan ayrılmak için önce baş halatı çözerim" demek, "ahanda bele bele burun açar hooop çözdük tonozu, seyir halindeyiz" senaryoları kurmak çok kolay tabi.

Göcek. Foto:Ayşe Keskalan


Kolay iş bize göre değil elbette. Pratik yapmayacak, denize açılmayacaksak neden aldık bu Amatör Denizci Belgesini? Aynı şekilde birlikte kurs aldığımız Yelda kaptan, ki sonradan kaptanlığı ile dillere destan olmuştur kendisi ve "40 knot Yelda" lakabını almıştır, "bu iş pratiksiz olmaz" dedi. Pratiğin diğer kahramanı, kursun ilk günü bize katılıp, daha sonra "yoğunum gelemem edemem, ben bunu ertelerim, belge olmasa da ben bu denizleri gönlümle fethederim" diyen, namı diğer Küçük Çakıllı Ayşe Kaptan (Kaş aşkından dolayı bu isim ona layık görülmüş, artık her kim takmışsa bu ismi -;) ). Bu kadar acemi bir araya gelip de "haydi biz yelkenliyle açılıyoruz. 3-5 gün dolaşıp gelecez, müsait olan ordan demir alsın, iskele alabanda tam yol" falan diyemiyor tabi ki. İşi bilen tecrübeli bir kaptan olmadan pratiğe çıkmak pek de akıllıca olmadığından, kaptanlığı ile ün salmış grubumuzun ÖzgürCe' si, Özgür Kaptan'ı, bize kaptanlık aynı zamanda öğretmenlik yapsın diye ikna ediyoruz. 


İşte böyle başladı ilk deniz maceramız 1 kaptan, 2 kağıt üzerinde kaptan yani resmen amatör denizci, 1 de gönlü kaptan dört kişi çıktık yola. 20 Nisan sabahı Göcek'e vardığımızda ilk işimiz gidip tekneyi görmek oldu. Yat limanındaki tekneleri görünce ister istemez heyecan oluyor. 40, 50 feet Bavaria, Jeanneau yelkenlileri gördükten sonra (yelken ile ilgilenmeye başlayınca bunların iki tekne markası olduğunu öğreneceksiniz) bizim kiraladığımız Aloa 27’nin pek bir mütevazi olduğunu fark ediyoruz. Yelken sporunda, teknenin uzunluğunu belirtmek için ölçü birimi olarak feet kullanılıyor, bu da 0,3 m'ye karşılık geliyor. Bu iş hakikaten havalı bir iş yani gördünüz gibi hemen farklı konuşmaya başlıyorsunuz feet falan diye. Bir de eğitimde hemen başlıyorlar, herkes birbirine kaptan, kaptanım diyor.
Bizim Aloa yekeli bir tekne. Yeke nedir diyecekseniz, şöyle tarif edeyim: Öyle havalı fırıl fırıl dönen, parlak metal bir dümeni olmayan, onun yerine kıçta 1 metrelik bir tahta çubuk ile yön verilen bir tekne. Bunu paramız olmadığından değil (onun da etkisi var tabi) kaptanımızın ilk eğitim için ideal olduğunu düşündüğünden dolayı kiraladık. Gerçekten de yekeli teknenin farklı bir keyfi olduğunu dümenli tekne kullandıktan sonra anlıyorsunuz.

Teknemizin, büyük ve donanımlı teknelerden bir başka farkı da ırgatının olmayışıydı. Şu çapayı bir düğme ile denize salan ve gene bir düğme ile denizden çeken motorlu teknoloji harikası şeyden bahsediyorum. Siz siz olun, öğrenmek için de olsa ırgatsız tekne kiralamayın çünkü o işi birinin yapması gerekiyor ve şimdiden söyleyeyim pek kolay ve keyifli bir iş değil. Neden ırgat denildiğini ilk demir almada anlıyorsunuz.

Tekneye yerleşmeden önce, denizde geçireceğimiz 4 gün boyunca ne yeriz ne içerizi hesaplamak ve buna göre bir alış veriş listesi yapmak gerekiyor, eh bunlar da eğitimin parçası. Günde kaç litre su içersin ile başlıyor sorular, sonra ilk gün akşam yemeği ne olacak, kahvaltıda ne yiyeceğiz, ikinci günü ne pişecek şeklinde 4 günlük yeme içme planlanıp, markette ne var ne yoksa alınıyor. Tabi bunları alırken teknede mümkün olduğunca az yer kaplayacak şekilde hesaplıyoruz, herkesin hesabı kuvvetli ne de olsa okumuş bir ekip bu ekip.

Ekip demişken, denize açılacağınız ekip çok ama çok önemli. Bence su ve yiyeceklerden de önemli. Kara tatilinde, kafanız uyuşmayınca "hadi bana müsaade" deyip çekip gidebiliyorsunuz. Ama deniz öyle mi? Sinirlenince "şöyle bir dolaşıp geleyim, ben bugün sizle takılmıyorum" gibi lükslerin yok maalesef. Teknede gidebileceğin en uzak mesafe kıç ile baş arasındaki mesafe ki, bizim teknede bu 27 feet olup metrik sistemde 8.1 metreye karşılık geliyor. Birlikte denize açıldığınız insanları çok iyi tanıyor olmanız gerekir, nelerden hoşlanır nelere kızar, nelerini tolere eder neleri edemezsiniz, bütün ayrıntıları bilmeniz gerekir. Bu konuda biraz şanslıydık birbirimizi iyi tanıyorduk ve birbirimize olan tahammül eşiğimiz bayağı yüksekti. Tabi tanıyoruz desek de bazı yönlerimizi teknede öğrendik. Mesela Yelda'nın teknedeki küçücük kamarayı kocaman bir süit oda gibi görebildiğini, mecaz anlayışının gerçek ile örtüştüğünü, Ayşe'nin  kahvaltı için söğüş dometesleri salataya doğruyormuş gibi küçük küçük doğradığını, Özgür'ün tatillerde öğlene kadar uyuduğunu öğrendik. Benle ilgile de çok şey öğrenmişlerdir mutlaka.



Öğlen vakti ancak yerleşip limandan ayrılabiliyoruz. Tabi limandan ayrılırken başlıyor eğitim. Kaptanın komutları havada uçuşuyor, tekne küçük hemen çıkar gider diye bir şey yok maalesef. Bunun da tonozu var, kıç halatı var, usturmaçası var.

Şanslıyız limandan ayrılırken rüzgar yok, kıç halatlarını çözüp tonoz halatını  yavaş yavaş çekince ilerliyoruz. Kaptan tonoz halatını pervaneden uzağa atmamız konusunda bizi uyarıyor. Tonoz halatını suya attıktan sonra, suya dalışını izliyoruz ki bu izleyiş keyif almaktan çok bir görev, çünkü halat suya dalınca kaptana bunu bildirmek gerekiyor, tonoz halatı suya dalmadan kaptan motora yol vermiyor. Yol verirse ne olur diyeceksiniz, demeyin bence. Pervane tonoz halatını kesebilir. Aslında kesmesi o kadar da kötü değil, kötü olan halata dolanması. 
Foto: Ayşe Keskalan
Limandan çıktıktan sonra kaptanımız rotamızın Tersane koyu olduğunu bildirdi. Her kadar anlamış gibi kafa sallayıp "hımm" desem de, nerede olduğu konusunda tek fikrim yoktu. Eğitim demiştik bu seyire. Eğitilmemiz gerekiyordu. Kaptan sırasıyla oturttu her birimizi yekenin başına. Her yekeyi eline alana bir de kerteriz verildi tabi ki. Bu kerteriz de ne diyecek olursanız, uzakta bir şeyi gösterirken "ahan işte şura" deriz bir ağaç, ev, duvar gösteririz ya, işte bunu denizde gösterince orası kerteriz oluyor. Kerterizi alan kaptan teknenin başını ona çeviriyor ve ona doğru dümen tutuyor.

Foto: Ayşe Keskalan


Kaptanımız rüzgarın yeterli olduğuna kanaat getirip yelken açmaya karar veriyor. Teknede herşeyin bir raconu var. Yelken açmanın da tabi ki. İlk kuralı rüzgarı öldürmek. Rüzgarı tam karşınıza alırsanız, direğin tepesindeki rüzgar gülünün oku tam teknenin başı ile aynı istikameti gösterir ve rüzgar bir anda teknenizin üzerindeki etkisini kaybeder. Tekneyi bu pozisyonda tutarken ana yelkeni açabilirsiniz. Bu ana yelken de, adı üzerinde ana yelken. Bir çok halat ile hem direğe hem tekneye bağlı. Halatların kimi yelkeni direğe çekmek için, kimi bumbaya bağlamak için. Karmaşık görünse de bir bakışta anlıyorsunuz, halatın nerden dolaştığını takip edince o halatın ne görevi olduğunu. Bu halatları kolay takip etmek için renkleri de farklı düşünülmüş tabi, kimi beyaz, kimi beyaz üstüne kırmızı çizgili.

Foto: Ayşe Keskalan
Foto: Ayşe Keskalan



Ana yelkeni açınca iş bitmiyor. Bir de Cenova denen yelken var. Bu, atraksiyon yapmanızı sağlayan, teknenin başında bir yakası baş ıstralyaya bağlı olan yelken. Bir şeyi anlatalım derken başka bilinmezler çıkıyor her cümlede. Ana yelken direğini geren baştaki çelik halata baş ıstralya halatı deniyor.

Foto: Ayşe Keskalan

Ana yelken ve cenovamızı rüzgar ile doldurarak bir süre seyir yaptık ama rüzgarın şiddeti azalıp yelkenlerimiz flop flop edince önce cenovamızı, sonra da ana yelkeni topladık. Tabi yelken toplarken de rüzgarı öldürmek gerekiyor.

Foto: Ayşe Keskalan

Kerterizimizde Tersane Koyu, motor tam yol gidiyoruz. Nisan ayı olduğundan sezon henüz açılmamış, yani koyda bir iki tekne var o kadar. Tersane Koyu küçük ama güvenli bir koy, özellikle fırtınalı günlerde güvenle demirleyeceğiniz bir yer. Bu tür iskelelere demirlemenin bir ücreti yok, oranın yeme-içme hizmetlerinden faydalanmanız yeterli. Ben yemem içmem diyorsanız ne olur bilmiyorum, yazılı bir kural yok ama gene de yüzsüzlük etmeyin bence. Hem balıklar mezeler harika, Tersane koyunun spesiyali ise oğlak. O kadar yelken yaptık, denizlerden geldik bu kadar deniz ile iç içeyken niye oğlak yiyelim diyorsanız, bunu düşünün bence, burada oğlak tandır bir harika, konu bölünmeyecek olsa o oğlağı burada bir saat anlatırım ama konumuz o değil maalesef. 

Tersana Koyu - Foto: Ayşe Keskalan

Koya girince iskelede bize yanaşacağımız yeri göstermek için bir görevli tonoz halatıyla bekliyor. Nedense iskele boş olduğundan aborda olmamızı istediler ve iskeleye sancak tarafından aborda olduk. Baş ve kıç halatlarını bağlayarak tekneyi iskeleye bağladık. Genelde yoğun olan zamanlarda teknelerin kıçtan yanaşıp yan yana dizildiği iskeleye aborda olmak gerçekten lüks.

Teknemiz havalı olmasa da içerisindeki donanım her bir ihtiyacınızı karşılıyor. İçine buz koyarak soğuk tuttuğunuz bir buzdolabı, akıllıca yerleştirip, kapağını açık bırakmazsanız sizi açık denizde 2 gün idare eder. Bir de bunların akü ile çalışanları var ki onlar akünüz olduğunca işe yarıyor. Tekne büyüdükçe donanımı da artıyor. Aloa 27'de şu anda tek akü var, tekneye ilk binerken tekneyi tanıtan Aziz kaptan bütün bunları anlatmıştı. Akünün gücü, su deposunun büyüklüğü, atık su deposunun vanaları, iç aydınlatma, seyir fenerleri, telsiz ve bunların nasıl çalıştıklarını tanıtmıştı. Tüplü bir ocak ve küçük bir mutfak tezgahı sayesinde yapamayacağınız yemek yok, tabi malzemeniz varsa. Salata için herşeyi bana doğratsalar da Ayşe ve Yelda kaptan yemek konusundaki hünerlerini sergilediler, domates soslu biftek ile bolca makarna hazırladılar. Bu deniz iştah açıyor, ileride göbekli birer kaptan olmaya şimdiden adayız anlayacağınız.

Yemek sonrası havuzlukta çay, kahve içip muhabbet ediyoruz dün geceden beri yoldayız dolayısı ile herkes çok yorgun. Herkes havuzlukta uyuklamaya başlınca hemen harekete geçip kızları kamaralarına gönderiyoruz. Kamara demişken bir tane burunda kamara var, kızlar orada uyuyacak, ben salonda koltuklarda, kaptan ise yıldızları izleyerek havuzlukta yatıyoruz. Hava kapalı, yağmur yağmıyor ama her yer çiğ yüzünden ıslak ve kaygan. Bu havalarda tekne üzerinde gezerken dikkatli olmak gerekiyor çünkü sabun gibi kaygan olan tekneden kayıp düşmemek işten değil, benim şahsen düşmüşlüğüm var.

Teknede ilk günümüz tahminimden çok eğlenceli geçiyor, ilk gün olmasına rağmen öğrendiklerim gerçekten mutlu ediyor beni, uzun  bir yolculuk bu ve bu daha ilk günü.
Pruvanız neta rüzgarınız kolayına olsun.





Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Sinan AYDIN ve KHBAG'a aittir.
Bazı fotoğrafların hakkı ise Ayşe KESKALAN' a aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder