6. Gün
Dedaena pansiyondaki son
kahvaltımızı yaparken, içimizde bu muhteşem yerden ayrılmanın verdiği bir
burukluk vardı. Valizlerimizi ve sırt çantalarımızı aracımıza yükledikten
sonra, seyahate başalamadan önceki parolamıza adı geçen yere doğru yola
koyulduk. Bekle bizi Gito…
Yol üzerinde Osman'ın anneannesi
ve dedesine ziyaret ettik. Dedesi de bizlere jest yapıp, yöresel şarkılardan
söyledi. Sanki uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi sımsıcak bir ortamda
gerçekleştirdiğimiz sohbetimize son verip, yeniden yollara koyulduk. Yol
üzerinde Macahel geçidinde durarak, bize 4 gündür ev sahipliği yapan Macahel
vadisine ilk fırsatta yeniden görüşmek üzere veda ettik.
Rize’ye vardıktan sonra Ardeşen’den Fırtına vadisinin başlangıcına doğru dönüp,
fırtına deresinin kenarından yukarı doğru kıvrılmaya başladık. Yol boyunca sayısız
rafting firması dikkatimizi çeken ilk şey oldu. Yolumuz üzerinde bulunan
Çamlıhemşin’de kısa bir mola verip yöresel alışverişlerimizi yaptıktan sonra Şenyuva
Köyü’nde (Cinciva) bulunan Sevdaluk Cafe'de öğlen yemeği için molamızı verdik.
Bütün bir tur boyunca belki de yediğimiz en güzel muhlamayı yerken kendimizi
kaybetmiştik.
Yemek sonrası, kafenin balkonundan fırtına deresini seyredip,
suyun sesine kendimizi bıraktık. Gito bizi bekliyordu, daha fazla vakit kaybetmeden
tekrar yola koyulduk. Fırtına vadisinde hakim bir tepeye kurulmuş olan
Zilkale’yi dolaştıktan sonra yaklaşık 2 saatlik araba yolculuğu sonrası Çayeli’ne
bağlı köylerin geldiği Gito yaylasına ulaştık.
Bahçesinde bulutlara doğru sallanabileceğiniz rengarenk bir salıncağı olan Koçira Pansiyon’u görünce gözlerimize inanamadık. Pansiyonun içi birbirinden güzel fotoğraflarla ve duvar süsleri ile süslenmiş olup, sımsıcak bir taş şömineye de sahipti. Odalarımıza yerleştikten sonra kendimizi salondaki sedirlerin üzerine atıp odayı incelemeye başladık. Sanki bir rüya aleminde gibiydik.
Ama asıl rüya dışarıda idi.
Bulutlar, sanki boğaza dökülen bir deniz gibi yavaş yavaş altımızda birikmeye
başlamıştı. Çat Yaylası, Kaçkar zirvesi, Pokut Yaylası hepsi göz alabildiğine
ufuk hizamızda. Osman’ın, bulutların tadını çıkartacağımız bir yere gitme
önerisini Volkan, Esra, Murat ve Fiko kabul ederek yola koyuldular.
Ben de arkalarından onlara katılacaktım ki, yaylada vadiye hakim bir tepeden tek
başıma manzaranın tadını çıkarmaya karar verdim. Fotoğrafını çektiğim her bir
anın, yaklaşık 1 dakika sonrasında, çok daha farklı güzelliklere sahip bir bulut
denizi karşıma çıkıyordu. Kulağımda vadinin uğultusu, gözlerimde bulut şöleni,
aklımda sevdiklerim… Ne kadar süre uzaklara dalıp, her şeyden uzaklaştığımı
hatırlamıyorum.
Pansiyonun terasındaki küçük
masalarımızda akşam yemeği için yerlerimizi aldığımızda, hepimizi küçük bir
sürpriz bekliyordu. Her birimizin tabağının kenarında kokusu hala burnumda olan
çiçekler vardı. Güzel bir akşam yemeği sonrasında, bölgede çadır kampı kuran
4-5 kişilik bir grupta pansiyonu ziyarete geldi. Gecenin geç saatlerine kadar şarkılar
söylendi, muhabbetler edildi ve gecenin tadı çıkartıldı.
7. Gün
Koçira Pansiyon’da güzel bir kahvaltı
sonrasında birkaç saatlik araba yolculuğu ile Ambarlı Yaylasına ulaştık.
Yaylacılar önce Gito’ya sonrasında da Ambarlı Yaylası’na çıkarlar, yayla
sezonunun bitmesinden birkaç gün önce de Gito’ya geri inip, sonrasında
köylerine doğru yola koyulurlarmış.
Yaylanın içerisinde kısa bir yürüyüş
yaparken, buradaki evlerin Artvin’deki yayla evlerinden daha farklı olduklarını
gördük. Bu da, yörenin aslında kültürel olarak da ne kadar zengin olduğunun bir
başka kanıtı olsa gerek.
Asıl amacımız olan ve yaklaşık 3000
metre yükseklikte bulunan buzul gölleri görmek için tekrar tırmanışa geçmeye
başladık. Ortanın üstü zorluk seviyesindeki rotamızda yaklaşık 2.5
saat tırmandıktan sonra ilk olarak 2800 metrede bulunan ve üç göller diye
adlandırılan (Kuzu, Taraklı, Sandıklı) göllerin yanından geçtik. Daha sonra 3000
metre yükseklikte bulunan Balıklı Göl’ün bir altındaki Mohorcok Gölü'nde
molamızı verip, kendimizi gölün buz gibi sularına bıraktık. Sanırım hayatımda
girdiğim en soğuk su burası idi. Girmemle çıkmam bir oldu desem yalan olmaz.
KHBAG üyelerinin bir çoğu da, kaç defa buzul gölde yüzücez fikri ile kendini
buz gibi sulara bırakıverdi.
Bu kadar yedikten sonra dönüş
yolumuzun belli bir kısmını yürümek istedik ve yaklaşık 1 saatlik patika
yolda yediklerimizi eritmeye başladık. Daha sonra, Osman’nın bir önceki gün
ekibin bir kısmını bulut denizini seyretmeye götürdüğü noktaya bu sefer hep
birlikte gittik. Gün batımının eşsiz güzelliğine kendimizi bırakıp, anı
ölümsüzleştirmek için fotoğraf makinalarımıza sarıldık hemen.
Gün batımı sonrasında pansiyonumuza
geri döndük ve akşam yemeği için dışarda ocak başında, küçük kütük masalarımız
etrafında toplanmaya başladık. Temmuz ayında olmamıza rağmen, havanın
soğukluğunu iliklerimize kadar hissediyorduk. Ama yemek sonrası, pansiyon
sahipleri ile birlikte yöresel şarkılar eşliğinde zamanın nasıl geçtiğini
anlamamıştık. Geçen her saniye o kadar dolu dolu geçiyordu ki, sanki bir hafta
değil bir aydır Karadeniz’de gibi hissediyorduk kendimizi. Oysa dönüş vakti
gelmişti artık. Bugün grubun son gecesi idi Karadeniz’de. Hepimizin içinde bir
burukluk vardı. Buraları bırakıp, beton yığınlarının arasına dönmek, özgürlüğü
bırakıp tutsaklığa koşmayı kimse istemiyordu. Odalarımıza ne kadar geç gitsek
kardır diye düşünerek, sohbetimize pansiyonda devam ettik.
8. Gün
8. Gün
Koçira Pansiyonda’ki son kahvaltımızı yaptıktan sonra, çantalarımızı ve valizlerimizi araca yüklendik. Ama hiçbirimiz buradan ayrılmak istemiyordu. Kimi salıncakta son kez bulutlara doğru sallanmak isterken, kimisi de terasta son kez oturup manzaranın keyfini çıkarmak istiyordu. Gözlerimizi kapayıp, içimize kocaman bir nefes aldıktan sonra Palovit Şelalesine doğru yola koyulduk.
Kaçkar Dağları Milli Parkı içerisinde, Fırtına Vadisinden ayrılan Palovit Vadisinde bulunan ve yaklaşık 10 metre yükseklikten dökülen Palovit Şelalesi, Rize’de en yüksek debiye sahip olan şelaleymiş. Fotoğraflarımızı çektikten sonra tekrar Şenyuva köyünden geçerken yaklaşık 1699 yılından kalma olduğu tahmin edilen Cinciva köprüsüne selam vermeden geçmek olmazdı. Sonrasında Çamlıhemşin’de bulunan TEKPA alışveriş merkezinde, meşhur Rize bezinden yapılmış ürünlerden satın alıp, öğlen yemeğini yiyeceğimiz Lale Restaurant’a doğru yola koyulduk. Kurufasulyesi ile meşhur olan Lale Restaurant bizden de tam not aldı.
Artık grubun Trabzon’a havaalanına doğru yola koyulma vakti gelmişti. Ama tek bir farkla ! Ben Artvin’li olduğumdan Rize’de gruptan ayrılacak ve bir hafta daha geçireceğim Artvin’nin Şavşat ilçesine bağlı Erikli Köyü’ne doğru yola koyulacaktım. Herkesle vedalaştıktan sonra yaklaşık dört saatlik bir yolculuk sonrası Şavşat’a ulaştım. Grup ise çoktan Ankara sınırlarına girmişlerdi…
Her saniyesinde özgürlüğün tadını
doyasıya çıkarıp, şelalerde, derelerde, buzul göllerde yüzmek, gördüğünüz her
sudan kana kana su içmek, bulut denizine doğru gökkuşağını andıran bir
salıncakta sallanmak, yürüyüş esnasında dallarından taze meyveler koparmak, mıhlamaların-
kırmızı benekli alabalıkların- taze kaymakların-sarmaların-peynirlerin-
pelitlerin tadına doyamamak,bir haftayı sanki bir aymışcasına doldu dolu yaşamak… Şükretmek, bu güzellikleri görebilmemiz, yaşayabilmemiz için yağmurun ve sisin
yolumuza çıkmamasına, şükretmek…Ve söz vermek, ilk fırsatta tekrar seni yaşamak
için gelmeye söz vermek… Bekle Bizi Gito…
Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Volkan EKİNCİ ve KHBAG'a aittir.
Azıcık fotoğrafın her hakkı ise Nihan, Esra ve Patron'a aittir :)
Azıcık fotoğrafın her hakkı ise Nihan, Esra ve Patron'a aittir :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder