Geçen sene o kadar eğlenip iyi vakit geçirince, daha Kaş’tayken
mutabık kalmıştık, seneye de 29 Ekim’de Kaş’a gelmeye. Hem bu sefer genç KHBAG’lılar
Arya ve Defne’yi de getirecektik. Ufak tefek sapmalar ile 29 Ekim günü
Cumhuriyet Bayramı’nda, Kaş Meydan’da, geçen sene törenleri izlediğimiz VİP
Protokol mekanımız Ratatouille’da yerimizi aldık. Kaş’taki 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramları, müzik öğretmeni Seyhun Özkul tarafından düzenleniyor her yıl. Geçen yıl,
kalabalığa karıştığından kendisini bulamamıştık ama bu yıl kaçırmadık ve
törenden sonra gidip tebrik ettik. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının
coşkusunu, heyecanını hiç yitirmemesini diledik.
Geçmiş yıllardaki kutlamalardan |
Geçmiş yıllardaki kutlamalardan |
Kaş’a esas geliş nedenimiz Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıydı elbette. Ama
madem gelecektik, öyle bir iki gün kalmak bize yetmezdi ki. O yüzden
çekirdek bir ekip ile 25 Ekim cumartesi sabah yola çıktık iki araba. Yolda,
Polatlı civarında ESA diye bir yerde kahvaltı molası verdik. Muhlama var
deyince, lezzetinden emin olamadık ama yine de denemek için söyledik. Fakat,
muhlama beklediğimizden çok daha lezzetliydi. Kahvaltı tabağı da doyurucu
ve lezzetliydi. Aklınızda bulunsun. Öğle yemeğini de Burdur’da Fethiye Yolu
üzerindeki “Muhtar’ın Yeri”nde yedik. Burayı da öneririz. Yaprak güveç yedik
yanlış hatırlamıyorsam. Gayet lezzetliydi. İkramlarla bile doyabilirsiniz. Akşama
doğru Simena’ya vardık. Pansiyonumuza yerleştik.
İki günümüzü Simena’da geçirdikten sonra, Kaş Camping’e geldik.
Akşam için, geçen sene tekne turuna çıktığımız teknenin kaptanını aradık. Osman Kaptan'ın hazırladığı öğle yemeğinin tadını yıl boyu unutamamıştık. Osman Kaptan, “isterseniz akşam yemeği de hazırlarım size. Hatta biraz da açılırız denize” demişti ama biz o akşam için başka bir organizasyon yaptığımızdan geri çevirmiştik teklifi istemeye istemeye. Ama içimiz gitmişti. “Seneye gelirsek mutlaka akşam yemeğini teknede yiyelim” dedik ve dediğimiz gibi, Kaş’a gelir gelmez ilk iş olarak Osman Kaptan’ı aradık. Tekneyle açıldık, denizin ortasında alargada kaldık. Fakat deniz sallayınca, “bu şekilde rahat edemeyiz” diyen Kaptan aldı bizi Limanağzı’na götürdü. Orada, Sabahat Akkiraz’ın söylediği “Gemi” şarkısını bilmem kaçıncı defa dinleyerek, kah sohbet ederek, şarkı söyleyerek, gülüp eğlenerek harika bir akşam yemeği yedik.
29 Ekim’den sonra bazı arkadaşlarımız Ankara’ya döndüler. Kalanlarla Çukurbağ Yarımadası’nı keşfe çıktık. KHBAG için ev baktık. Beğendiğimiz bir iki villa oldu. O villaları parayla satın alamayacağımızdan kendimizce birtakım planlar kurduk. Planımız işlerse, yakın zamanda bizim de yarımadada mülkümüz olacak =D
Yarımadadan sonra Kaputaş Plajı’na gittik. Suya girmekle girmemek arasında güçlü bir tereddüt yaşadıktan sonra, “Amaaaan seneye kadar bir daha Kaputaş mı göreceğiz. Adaaaam sen de” diyerekten, iki kişi hariç (Zaten dört kişiydik. Girmeyenler de Sinan ve Sertaç’tı. Hadi Sertaç sevgilisinin özleminden girmedi diyelim. Sinan’ın girmemek için geçerli bir nedeni yoktu. Kendisi bildiğiniz tembel) Kaputaş’ın seksi sularına bıraktık kendimizi. Seksi dedim evet. Zira Kaputaş 3-4 yıl önce bir gezi dergisi tarafından Dünya’nın en seksi 10 plajı”ndan biri seçilmişti. Su dışarıdan soğuk görünse de içine girdiğinizde adeta kaplıca suyu gibiydi. Dalgalar azıcık dayak atıyordu ama olsundu. Kaputaş’ın sularının vurduğu yerde güller biterdi.
Acıkmış olmamızdan mütevellit istemeye istemeye sudan çıktık. Orada mı yesek, burada mı yesek, ne yesek derkennnnn! “Neden Demre’ye gidip ‘Mavi Yengeç’ yemiyoruz ki” dedi içimizden biri. Patron’du sanırım bunu diyen. Zaten uydum akıllı olduğumuz için kimse bu öneriye itiraz etmedi. Mavi Yengeç maceramızı Sertaç çok güzel yazdı. Bu kısmı ondan okuyunuz piliiiz. ;) Şurada
Ertesi günümüzü de Kaş’taki muhtelif mekanlarda geçirdik.
Son gecemizde ise Kaş’ın artık antik gibi görünmeyen tiyatrosundaydık. Şarabımızı, peynirimizi, gitarımızı aldık. Amfitiyatronun tarifsiz manzarası ve havasını soluyarak şarkılarla Kaş’a veda ettik. Ertesi sabah bizim için de kaçınılmaz son gelmişti.
Kahvaltımızı Korkuteli’nde Şişçi Ramazan’da çorba içip, arkasından da simitçide simit yiyerek yaptık. Burdur’da, yol üzerinde “Ensar” da durup, ceviz ezmesi aldık. Son molamızı, Afyon’da verdikten sonra, kös kös Ankara’ya doğru devam ettik.
İki günümüzü Simena’da geçirdikten sonra, Kaş Camping’e geldik.
Akşam için, geçen sene tekne turuna çıktığımız teknenin kaptanını aradık. Osman Kaptan'ın hazırladığı öğle yemeğinin tadını yıl boyu unutamamıştık. Osman Kaptan, “isterseniz akşam yemeği de hazırlarım size. Hatta biraz da açılırız denize” demişti ama biz o akşam için başka bir organizasyon yaptığımızdan geri çevirmiştik teklifi istemeye istemeye. Ama içimiz gitmişti. “Seneye gelirsek mutlaka akşam yemeğini teknede yiyelim” dedik ve dediğimiz gibi, Kaş’a gelir gelmez ilk iş olarak Osman Kaptan’ı aradık. Tekneyle açıldık, denizin ortasında alargada kaldık. Fakat deniz sallayınca, “bu şekilde rahat edemeyiz” diyen Kaptan aldı bizi Limanağzı’na götürdü. Orada, Sabahat Akkiraz’ın söylediği “Gemi” şarkısını bilmem kaçıncı defa dinleyerek, kah sohbet ederek, şarkı söyleyerek, gülüp eğlenerek harika bir akşam yemeği yedik.
Gece fotoğraf çekmemişiz. O yüzden geçen seneki fotoğrafla idare ediverin gari ;) |
Bu da geçen seneden. |
29 Ekim’den sonra bazı arkadaşlarımız Ankara’ya döndüler. Kalanlarla Çukurbağ Yarımadası’nı keşfe çıktık. KHBAG için ev baktık. Beğendiğimiz bir iki villa oldu. O villaları parayla satın alamayacağımızdan kendimizce birtakım planlar kurduk. Planımız işlerse, yakın zamanda bizim de yarımadada mülkümüz olacak =D
Yarımadadan sonra Kaputaş Plajı’na gittik. Suya girmekle girmemek arasında güçlü bir tereddüt yaşadıktan sonra, “Amaaaan seneye kadar bir daha Kaputaş mı göreceğiz. Adaaaam sen de” diyerekten, iki kişi hariç (Zaten dört kişiydik. Girmeyenler de Sinan ve Sertaç’tı. Hadi Sertaç sevgilisinin özleminden girmedi diyelim. Sinan’ın girmemek için geçerli bir nedeni yoktu. Kendisi bildiğiniz tembel) Kaputaş’ın seksi sularına bıraktık kendimizi. Seksi dedim evet. Zira Kaputaş 3-4 yıl önce bir gezi dergisi tarafından Dünya’nın en seksi 10 plajı”ndan biri seçilmişti. Su dışarıdan soğuk görünse de içine girdiğinizde adeta kaplıca suyu gibiydi. Dalgalar azıcık dayak atıyordu ama olsundu. Kaputaş’ın sularının vurduğu yerde güller biterdi.
Acıkmış olmamızdan mütevellit istemeye istemeye sudan çıktık. Orada mı yesek, burada mı yesek, ne yesek derkennnnn! “Neden Demre’ye gidip ‘Mavi Yengeç’ yemiyoruz ki” dedi içimizden biri. Patron’du sanırım bunu diyen. Zaten uydum akıllı olduğumuz için kimse bu öneriye itiraz etmedi. Mavi Yengeç maceramızı Sertaç çok güzel yazdı. Bu kısmı ondan okuyunuz piliiiz. ;) Şurada
Ertesi günümüzü de Kaş’taki muhtelif mekanlarda geçirdik.
Son gecemizde ise Kaş’ın artık antik gibi görünmeyen tiyatrosundaydık. Şarabımızı, peynirimizi, gitarımızı aldık. Amfitiyatronun tarifsiz manzarası ve havasını soluyarak şarkılarla Kaş’a veda ettik. Ertesi sabah bizim için de kaçınılmaz son gelmişti.
Kahvaltımızı Korkuteli’nde Şişçi Ramazan’da çorba içip, arkasından da simitçide simit yiyerek yaptık. Burdur’da, yol üzerinde “Ensar” da durup, ceviz ezmesi aldık. Son molamızı, Afyon’da verdikten sonra, kös kös Ankara’ya doğru devam ettik.
Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Ayşe Keskalan ve K.H.B.A.G.'a aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder