İlk durak Hasankeyf… Araçtan iner inmez bizi gören 11-12 yaşlarında bir çocuk, elimizde de fotoğraf makinalarını görünce başlıyor kendi fotoğraf serüvenini anlatmaya, anlattığına göre okulunda bir fotoğraf kulübü bile kurmuş. Hasankeyf’i bize o gezdiriyor, çok da güzel oluyor. Oraya giderseniz Samet’i bulun, hem fotoğraf konuşun hem Hasankeyf’i hakkıyla gezin… Ya da o sizi bulur zaten dert etmeyin. ;) Ama dert edilecek bir şey var ki o da herkesin bildiği gibi bu güzelliğin baraj nedeniyle sular altında kalacak olması. Sadece doğa değil güzellik dediğim, burada yatan bir tarih var… Ne yazık…
Sırada o manastır senin, bu kilise benim, şu medrese onun gezmek olsa da her birinin detayına burada girmek gereksiz. Sadece Deyrulzafaran Manastırı’nın bir özelliğinden bahsedelim; bu manastırın avlusunun duvarlarında Nuh’un gemisine aldığı hayvanları tasvir eden çeşitli hayvan kabartmaları mevcut. Yani burası Nuh’un gemisi gibi bir “kurtuluş”, bir arınma mekanı olarak görülüyor.
Midyat’ta ara sokaklarda dolaşırken kaybolmamaya çalışın, zira Türkçe bilen pek az. Biz de zaten kaybolmadık ki, anlık bir şeydi sadece, yoksa niye kaybolalım yahu, ne kaybolması aaaa o da nereden çıktı…
Ve Mardin… İki gün boyunca Eski Mardin’deydik ve fakat doyamadık, en kısa zamanda tekrar gitmeye karar verdik. Anlatmakla olmaz, gidilip görülmesi, ara sokaklarda kaybolunması gerek. Kaldığımız otel İzala Hotel, tavsiye edilir.
Mardin’deki ikinci günümüzde ara sokaklarda dolaşırken
güzel bir müzik sesi kulağımıza geldi, neymiş bu diye pencereden bakarken,
oradan geçen bir genç buyurun içeri gelin, burası bizim derneğimiz demesin mi! Desin
niye demesin ki ollo ollooo. Kısa bir tereddütten sonra kendimizi içeride bulduk.
40 farklı ülkeden gelen genç müzisyenler burada toplanıp müzik yapıyorlar. Mardinliler
onlara Türkçe, Kürtçe, Arapça şarkılar öğretiyor, onlar da kendi dillerinde
şarkılar öğretiyorlar. Sadece müzik değil kısa film de yapıyorlar. Derneğin
kurucusu 20’li yaşlarda iki kardeş, daha genç olanın anlattığına göre uluslararası kısa film yarışmalarında ödülleri bile varmış.
Bizi kendilerine hayran bırakıyorlar, Mardin’de böyle şeyler
olabileceğine gözlerimle görmesem inanmazdım. Siz deyin önyargı ben de deyim
önyargı başka kelime yok ki. Mardinliler hem “çok” kültürlü hem de çok
“kültürlü”…
Geliyoruz Göbekli Tepe’ye… Dünya bu göbeği konuşuyor, ama
biz yine göbeğimizi kaşımaya devam ediyoruz. Göbekli Tepe birkaç yıl önce
keşfedildi. Buradaki tapınaklar 10.000 yıl öncesine kadar gidiyor. Burası
keşfedilmeden önce bilinen en eski dini yapı Stonhenge, 5000 yıllık. Varın
önemini siz hesaplayın.
Şimdi sadece ahır ya da depo amaçlı kullanılan Harran’daki kerpiç evler de görülmeye değer doğrusu.
Urfa’da gündüz Balıklı Göl görülüp, gece de sıra gecesi bir kere de olsa tecrübe edilmesi gerekir. Bir kere yeterlidir, fazlasını her bünye kaldırmaz. Bir iyidir, bir candır, bir…
Bir kere daha gitmeye karar verdiğimiz diğer yer ise Nemrut.
Ne bir keresi 10 kere daha giderim ki ben. Gerçekten büyüleyici… Yalnız bu
Nemrut Adıyaman’ın Kahta ilçesindeki Nemrut, hani şu tanrı heykellerinin olduğu
yer, 2150 metre yüksekliğinde. Bir de Bitlis’in Tatvan ilçesinde bir Nemrut
var, volkanik olan, 2801 metre, krater gölü var hani meşhur. Hah bu o değil
işte, karışmasın. Ona da gideceğiz günün birinde…
Burada biz sadece gün batımını izleyebildik, ancak gündoğumunun
da çok güzel olduğu söyleniyor. Nasıl olsa daha çok gideceğiz buraya, onu da
görürüz… Bu civarda konaklama için fazla seçenek yok, Hotel Euphrat yakın
olması açısından güzel, ama ekstra battaniye istemeyi unutmamak lazım.
Gaziantep’te pek vaktimiz olmadı. O yüzden fotoğraf yok ama
ne gerekiyorsa yedik. Gümrükhan’da Kahveci Seddar’da fincanda pişen çift renkli
dibek kahvesi içildi. (Fincanda piştiği için hem fincan hem kendisi çok sıcak
oluyor, hemen yumulmayın kahveye sonra iki gün acı çekersiniz, bak bunu kimse
söylemez ona göre) Baklava Koçak’ta, kebap Kebapçı Halil Usta’da yendi. Kebabı
geçtim burada yediğim salatayı başka yerde yemedim onu da belirteyim.
Her şey çok güzeldi yalnız takıldığım bir nokta var. Neden
GAP turu deniyor? Yani GAP Güneydoğu Anadolu Projesi demek değil mi? Projeyle
ne alakası var arkadaş ! GAB diyelim biz bundan sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesi…
GAB turu…
Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Ayşe Keskalan, Sertaç Çağlarca ve K.H.B.A.G.'a aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder