Frig Yolu Fotoğraf ve Doğa Yürüyüşü
Güneşi yakalamak
Gecenin karanlığında vardık Yazılı Kaya köyüne. Yağmur
yağacak, fotoğraf makinalarımızı bile çantalarımızdan çıkaramayacağız endişesiyle
gelmiştik. Gecenin karanlığında otobüsten inip de pırıl pırıl yıldızlar ile
dolu gökyüzünü görünce, birer küçük gülümseme kondu hepimizin yüzüne.
Otobüsteki kısa bir uykudan sonra gün ağarmaya başlamıştı ki
inip havayı kokladık hep birlikte. Doğmakta olan güneşi, ötüşen kuşları
rahatsız etmemek için fısıltıyla konuşuyordu herkes ya da bana öyle geliyordu.
Gürültü olunca her şey uyanacak ve büyülü güzellik kaybolacakmış gibiydi. Fotoğraf
makinalarını boynumuza asıp sessizce keşfe çıktık. Köyün girişinin tersi
istikametteki sis bulutu bizi o tarafa yönlendiriyordu.
Anıtın restore ediliyor olması sevindiriyor hepimizi ama
etrafındaki ahşap iskele anıtı görmemizi engellediği için üzülmüyor da değiliz.
Patikalardan, antik yollardan yürüyerek geziyoruz şehri. Kayalar üzerindeki at
arabalarının tekerleklerinin açtığı izler üzerinde ilerliyoruz zaman zaman.
Gezi boyunca bu bölgede sıkça rastlıyoruz bu tekerlek izlerine. Bitmemiş Anıtı,
sunakları, su kanallarını fotoğraflıyoruz. Şimdi bakıyorum çektiğim
fotoğraflara bir tek Sümbül Anıtı'nın adı kalmış aklımda. Diğer anıtlar, sunaklar
yok hafızamda. Kendi kendime kızıyorum, bundan sonraki gezilerde mutlaka not al
diyerek uyarıyorum kendimi.
Aşağıdaki ovanın yeşil tonları gezimize ayrı bir keyif
katıyor, bu renkleri görmek için ideal mevsim diye geçiriyorum içimden. Bir anda aç olduğum aklıma geliyor aslında
karnımın gurultusu bana bunu hatırlatıyor. Grup içerisinde acıktık
mırıldanmaları duyulmaya başlıyor ama dönüşte kahvaltı hazır olduğu bilgisi
duyulunca adımlarımız hızlanıyor. Yazılıkaya anıtında başlayan ve antik kentin
etrafında yaptığımız yürüyüş gene Yazılıkaya Anıtı'nın önünde bitiyor.
Köyün girişindeki çay evinde alıyoruz soluğu. Kapının önüne konulan masanın etrafına kuruluyoruz. Tepsi içerisinde masanın üzerine konulan iki tane “patatesli hıçın” anında iniyor midelerimize. Sonrasında masadan hiç eksik olmuyor hıçın, bitince sıcak sıcak yenisi geliyor ve küçük parçalar halinde tüketiyoruz çay, domates ve salatalık eşliğinde. Çapı 25-30 cm olan içerisine peynir, patates konularak yapılan bu böreği yemeden gelmek olmazdı gerçekten.
İkinci durağımız yarım saat uzaklıktaki Kümbet Köyü. İsmini köyün en yüksek noktasındaki Selçuklu'lardan kalma kümbetten alıyor. Hemen yanında Aslanlı Mabet (Salon Mezarı) köyün ikinci sembolü olmuş. Kümbetin tepesindeki leylek yuvası fotoğraf için güzel bir malzeme ama leyleğin yuvadan ayrılması veya yuvaya dönen bir leylek daha haraketli bir kare oluşturur düşüncesi herkesin dakikalarca kümbet etrafında beklemesine sebep oluyor. Sabırlı olanlar yuvaya dönen bir leyleği görüntülemeyi başarıyor, ben sabırsızlar grubunda yer alıyorum.
Öğlen yemeğini yol üzerinde Ayazini Köyü'nde veriyoruz. Ayazini Kilisesi köyün görülmeye değer yerlerinden.
Köyde daha doğrusu gezdiğimiz bütün bölgelerde ilk dikkat çeken halkın çok içten, samimi oluşu. Fotoğraf çekmek için izin istediğinizde pek olumsuz bir cevap almıyorsunuz. Özellikle çocuklar size modellik yapmak için yarışıyorlar, güzel olan çektiğiniz fotoğraflardan birkaç tanesini posta ile göndermek bence. Tabi fotoğrafları ellerine alınca çocukların yüzündeki o tebessümü hayal etmek size yetiyorsa. Bunun için o köyden muhtarın iletişim adresini almayı unutmamak muhtara bir merhaba demek önemli bence. Biz bu konuda şanslıydık rehberimiz gezdiğimiz yerlerdeki muhtarları, çobanları zaten tanıyordu.
Akşam otele dönüş yolunda Bayramaliler Köyü'ne uğradık. Cumartesi günü olmasından dolayı üç beş tezgahtan oluşan pazar kurulmuştu. Tezgahların sadeliği bölge halkının fakirliğinin de bir göstergesiydi. Bu da İç Anadolu'nun kaderi diye içimden geçirdim. Sadece birkaç fotoğraf ile yetinerek pazar yerini gözlemlemeyi tercih ettim. Keçi peyniri, yumurta alan arkadaşlar oluyor, bir de yazma, tülbent alanlar. Mavilerden beğenmeme rağmen kalmadığı için kırmızı bir yazma da ben alıyorum.
Yorgunluk var mı diye kendimi dinliyorum! Yok gayet zindeyim. Hayret ediyorum! Otel odasındaki yatağımı hiç yadırgamıyorum o gece kesiksiz bir uyku sonrası erkenden uyanıyorum. Kahvaltı yapıp yola çıkıyoruz Bayramaliler Köyü'ne doğru. Planımızda 7-8 km lik bir yürüyüş var.
Asfaltı solumuza alarak kuzey doğu yönüne doğru Bayramaliler Köyü'nden yürüyüşe başlıyoruz. Bu rota gönüllüler tarafından işaretlenmiş, yol kenarında kırmızı beyaz yol işaretlerini takip ediyoruz. Yağmur zorlamıyor ama makinaları çıkarmak zor olduğundan yağmur kesilinceye kadar sadece yürümek ile yetiniyoruz. Yol üzerinde Frig'lerden kalma antik mezarlara sığınarak kısa fotoğraf molaları veriyoruz. Yürüyüşe başlamamızdan yaklaşık bir saat sonra yağmurun kesilmesi grubun yürüyüş ritminden fotoğraf çekme ritmine geçmesini sağlıyor.
Yolumuz üzerinde vadi içerisinde bulunan Bayramaliler Göleti görülmeye değer bir manzara ile bizlere poz veriyor. Gölün etrafında ağaçlar arasında yürüyüşümüze devam ediyoruz. Vadi içinde kıvrımlar oluşturarak akan dereyi fotoğraflıyoruz, su ve kuş sesinden başka bir ses duyulmuyor etrafta. Vadinin bir tarafı duvarı andıran dik kayalıklar ile kaplı, kara leylekler burayı yuva olarak kullanıyormuş ama maalesef göremiyoruz, vadideki kuş seslerinin göremediğimiz leyleklere ait olduğunu düşünerek ilerliyoruz dere kenarında.
Vadi içerisindeki yürüyüşümüz orman içerisinde dik bir
patikayı gösteren kırmızı beyaz yol işareti ile sonlanıyor. Gösterilen patikadan tırmanmaya başlıyoruz
tepeye doğru. Tepeye varanlar az önce içerisinde yürüdüğümüz vadiyi
fotoğraflıyorlar ve seyrine doyum olmayan bir manzara izliyoruz. Daha da
yukarılara çıkınca kayalıklar üzerinde antik yollara rastlıyoruz. Tepeden az
önce yanında geçtiğimiz göleti, dereyi ve ilerideki kara yolunu görebiliyoruz.
Buradaki fotoğraf molası haliyle uzuyor.
Yürüyüşümüz Emre Gölü'nün 4 km. doğusundan geçen kara yolunda
sona eriyor. Bu noktada tekrar otobüse binerek öğlen yemeği için Emre Gölü'ne
hareket ediyoruz. Gölün kenarı genelde piknikçilerin uğrak yeri olmuş bunu
etrafta bıraktıkları pet şişe, poşetlerden rahatlıkla anlıyoruz. Onlarca kuş
türünün barındığını öğreniyoruz bu gölde; ördek, gri balıkçıl, bahri, sakarmeke
buradaki kısa molada benim görüp tanıdığım kuşlardan sadece bir kaçı. Ekmek
arası peynir, domates, salatalıktan oluşan öğlen yemeğinden sonra yola
koyuluyoruz.
Hedefimiz Ankara ama yol üzerinde sürekli fotoğraf molaları
veriyoruz. Geçtiğimiz yollar anıtlar, anıt mezarlar ile süslenmiş. Geçtiğimiz
köylerde rehberimiz oyun oynayan çocukları görünce otobüsü durdurup yanlarına
gidiyor ve içinizde okula giden var mı diye soruyor. Evet yerine utangaç çekingen
parmaklar kalkıyor havaya ve birer kalem, defter hediye ediyor rehberimiz. Bir
kez daha kızıyorum kendime ben neden akıl edemedim ki bunu. Bir kalem, silgi ne
kadar mutlu ediyor buradaki çocukları. Bazı köylüler ekmeğini paylaşıyor, kendi
ocaklarında yaptıkları içinde peynir olan sıcacık ekmekler otobüs içerisinde
anında mideye iniyor.
Dönüş yolundaki son durağımız Seyyitgazi ilçesinde tepeye
kurulmuş olan Seyyit Battal Gazi Kalesi. Havanın kararıyor olması ve yağmurun
çiselemesi fotoğraf çekmemizi engelliyor ama kalenin içerisinde kısa bir gezi
dönüş öncesinde ayaklarıma iyi geliyor.
Akşam 23:00 gibi Ankara'ya varıyoruz, yorucu ama bir o kadar da keyifli
bir yolculuktu benim için. Bir daha ne zaman giderim diye soruyorum kendime,
verdiğim ‘ilk fırsat ‘ cevabı tatmin ediyor beni.
Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Sinan Aydın ve K.H.B.A.G. na aittir.
Sinan eline saglık.. yaf buraya hep birlikte bi daha gidelim.. gezdir bize buraları tekrardan
YanıtlaSil