Yenice ormanlarına "hadi bu
sene gidelim", "hadi önümüzdeki ilkbaharda gidelim" derken, meğer ilk konuştuğumuzun üzerinden iki sene geçmiş. Bu sefer karar verdiğimizde bile
mevsim olarak geç kaldığımızı biliyorduk. Buna rağmen, Kendi Halinde Bir Aksiyon Grubunu
(KHBAG) tutabilene aşk olsun. Kafamıza bir kez koyduk mu illa gideceğiz, illa
göreceğiz.
Fazla zamanımız olmadığından,
sadece hafta sonu için gideceğimizden, hızla grup içi keşif çalışmaları
başlatıldı. İlk kez gittiğimiz için nerede kalacağız? Kamp mı yapacağız? Güvenli
olur mu? Ne yeriz, ne içeriz? Nerelerde trek
yaparız? Bu sorular kısa zamanda tabi ki cevap buldu… Bizim gibi kaşiflere
bunlar artık çerez. Bize, bu soruların cevaplarında daha gitmeden telefonda
yardımcı olan, vardıktan sonra da bizi karşılayan ve kamp alanına kadar
yerleştiren, trek yapacağımız yerlere dair önerilerde bulunan Yenice’nin
yerlisi Aşkın Uzunkara’ya çok teşekkür ederiz.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı'na göre (WWF), Avrupa'da biyolojik çeşitlilik bakımından korunması
gereken 100 sıcak noktadan biri de Yenice Ormanları'ymış. Arazi yapısı Batı
Karadeniz Bölgesi'nin karakteristik özelliklerini taşıyan ilçenin doğal yapısı,
özgün bitki örtüsü ve yaban hayat açısından önemli bir çeşitlilik içeriyor.
İlçeye hayat veren, Araç ve Soğanlı Çaylarının birleşmesiyle oluşan Yenice
Irmağı, yerleşim merkezinin içinden geçerek ilçe topraklarını iki parçaya bölüyor, Filyos Irmağı adıyla Karadeniz’e dökülüyor. Bizim gittiğimiz tarihte havanın soğuk ve yağışlı olmasını bekliyorduk. Şansımıza yağmur yoktu, gündüz
güneşli ve ılık, gece soğuk ve nemliydi.
Her ne kadar biz rastlamamış
olsak da, bölgede geyik, karaca, ayı, domuz,
sansar, kurt, tavşan gibi yaban hayvanları; çulluk, güvercin, tahtalı güvercin,
alakarga, atmaca, doğan bulunmaktaymış. Daha detaylı bilgi edinebileceğiniz Yenice kitabını bu linkten izleyebilirsiniz: http://www.yenice.gov.tr/yenice-kitap/
En baştan niyetimiz olan çadır
kampımızı kurmaya karar verdik. Bölgeyi tanımadığımızdan, bizden önceki
hafta yağmur yağdığından ve hayvanların da yer değiştirme dönemi olmasından
dolayı ormanın fazla derinlerine dalmadan, tesis imkanları da olan kent ormanında
kampımızı kurmak üzere 9 kişi sabah erkenden Ankara’dan yolumuza koyulduk.
Pek öyle "araba kiralayalım, şoför
tutup da midibüsle gidelim" tarzda olmadığımız için üç arabaya yükledik
malzemeleri, dağıldık üçer kişi arabalara, bastık gaza. Yolunun güzel olduğunu
duymuştuk ama, Karabük’ten sonra kıvrıla kıvrıla giden yola eşlik eden nehir ve
tren yolu, etrafımızdaki doğanın güzelliği bizi camlara mıhlamıştı. Esas sonradan
öğreniyoruz buraya tren yolculuğu ile doğanın içinden geçerek gelinmesi
gerektiğini. Bizim gruba asıl uyan, bir sonraki Yenice’ye ulaşım yolumuzu da
bu şekilde keşfetmiş oluyoruz. Arabayla yol aldıkça, hepimiz, tren yolunun
geçtiği yerleri kıskanarak, orada olmak isteğiyle bu seferlik sadece bakakalıyoruz
:)
Doğa aşığı olan K.H.B.A.G, yolda ne manzara görse durup, foto çekip üç saatlik yolculuğun hakkını vererek beş saate çıkarmayı başarıyor. Gidilen yolda toplamda geçilen 15 adet tünel keyfimize keyif katıyor, her kıvrımda karşımıza çıkan doğal güzellikler, nereye gidiyor olduğumuz fikrini bize iyice veriyordu.
Doğa aşığı olan K.H.B.A.G, yolda ne manzara görse durup, foto çekip üç saatlik yolculuğun hakkını vererek beş saate çıkarmayı başarıyor. Gidilen yolda toplamda geçilen 15 adet tünel keyfimize keyif katıyor, her kıvrımda karşımıza çıkan doğal güzellikler, nereye gidiyor olduğumuz fikrini bize iyice veriyordu.
Gün batmaya başladığında kamp alanımızın dibindeki Şeker Kanyonuna varıyoruz. Karanlıkta hem ürkütücü hem etkileyici bir güzelliğe sahip olan Kanyon'u ertesi gün gündüz gözüyle görmemiz gerektiğine karar veriyoruz. Kamp alanına vardığımızda gün batmış, 4 saat 30
dakikalık bir yürüyüş sonrası 13,6km yürümüştük.
Kamp alanında biraz sohbet ve
burası nasıl bir yerdir şaşkınlığı sonrasında, kamplarımızın olmazsa olmazı
kamp ateşimizi yakmaya koyuluyoruz. Bir yandan o kadar yürüyüş sonrası acıkan
grubu doyurma çalışmaları da başlıyor. Hazırlıklar sırasında süren hoş
sohbetler, eksik olmayan kahkahalar ve bundan sonra yapacaklarımıza dair
planlar orman içinde yankılanıyor.
Ateş etrafına yerleştiğimizde
ellerimizde tabaklarımız, ateş başına taşınmış sohbetlerimiz şaraplarımıza
eşlik ediyor. Her birimizin attığı odunlar sayesinde büyüyen ateş, grubun da
keyfinin büyümesinde başrolü oynuyor. .
Gece yarısını devirdikten epey sonra temiz orman havasının getirdiği uyku ağır basmaya başlıyor. Yarın bu muhteşem doğaya tekrar uyanmak için birer birer çadırlarımıza çekiliyoruz. O gece bazılarımız, ilk defa kamp kurmanın ve doğada yatmanın heyecanından, bazılarımız üşüdüğünden uyuyamıyor. Bazılarımız da horul horul uyumayı başarıyor =)
Gece yarısını devirdikten epey sonra temiz orman havasının getirdiği uyku ağır basmaya başlıyor. Yarın bu muhteşem doğaya tekrar uyanmak için birer birer çadırlarımıza çekiliyoruz. O gece bazılarımız, ilk defa kamp kurmanın ve doğada yatmanın heyecanından, bazılarımız üşüdüğünden uyuyamıyor. Bazılarımız da horul horul uyumayı başarıyor =)
Ertesi gün 10 Kasım. Ormanda olmamız, Ata'mızı anmayacağımız anlamına gelmiyor. Gece yatmadan, sabah 09:00'dan
önce kalkılacağını ve 09:05'de Ata’mızı anacağımızı birbirimize hatırlatıyoruz. K.H.B.A.G olarak sabahleyin ilk yaptığımız iş, iki ağacın arasında Türk Bayrağımızı germek ve Ata’mızı anmak oluyor. O'nu, 10.11.2013 sabahı ve her daim saygıyla anıyoruz. Bu millet ona çok
şey borçlu… !!!
Anma törenimizin ardından
evimizde bile zor görebileceğimiz güzellikte kahvaltımızı hazırlamaya koyuluyoruz.
Gece söndürüp güvene aldığımız ateşimizi sabah çayımızı kahvemizi yapmak için
tekrar yakıyoruz. Sabah sohbetlerimiz kim uyuyabildi, kim horladı, kimin totosu
açık kaldı da üşüdü şeklinde sürerken baktık ki ve fark ettik ki biz burayı terk
etmek istemiyoruz !! =)
Doğaya kök salmak bu grup için
çok kolay, ama kökünü geri söküp şehre dönmesi bir o kadar zulüm geliyor.
Kahvaltıdan sonra dönüşe
geçmeden önce hedefimiz Şeker Kanyonu. Gündüz
burasının keşfi hepimizi ayrı büyülüyor. Kaya tırmanışı da yapılan bölgede Esra’yı
anmamak mümkün değil. Esra olsa şuraya tırmanır, Esra olsa buraya da tırmanır
diyerek yürüyüşe devam ederken bir de bakmışız bir girintiden kanyonun içine
dalmışız. Bu mevsimde suya giremesek de, girmemek için kendimizi zor tutsak da,
yakın temaslarımız olmuyor değil.
Günün büyük bir kısmını burada
geçirdikten sonra, dönüşe geçmek için kamp alanına doğru yollanıyoruz. Çadırlarımızı
topluyoruz, mıntıka temizliğimizi yaptıktan sonra kent ormanından ayrılıp suyun
ve nemin yarattığı zengin bitki çeşitliliğinin ürünü olan anıt ağaçların
bulunduğu Arboretum alanına doğru yola çıkıyoruz. Dağların kuzey yamacına denk
gelen bu sık ormanın içlerinde yol aldıkça hayranlığımızı gizlemekte zorluk
çekiyoruz. Bu arada, yine gün batımına doğru sık orman içleri kararmaya
başlayınca "Yusuf" da bize katılıyor =))) Ayı korkusundan dolayı yüksek
ses ile söylediğimiz şarkılar eşliğinde geldiğimiz yolu hızla dönerek Ankara
yoluna koyuluyoruz. :(
Tez zamanda yeniden Yenice’ye dönmek üzere…
Fotoğrafların devamı için : Yenice...
Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Özgür Salcan (ÖzgürCE) ve K.H.B.A.G.'a aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder